spot_img
Ana SayfaYazarlarDenizlerimizi Nasıl Öldürüyoruz?

Denizlerimizi Nasıl Öldürüyoruz?

Denizlerimizi Nasıl Öldürüyoruz?

Denize ömrünü vermiş birçok denizci, doğaya olan tutkusunu bazılarımız gibi hobileriyle tatmin eder, bazılarımız gibi severek yaptığımız işlerle denize bağlanırız. Denizle, diğer insanlardan daha çok uğraşır yada sadece vakit geçiririz. Çünki bu bile deniz tutkunlarına haz verir.

 Denizi seven, hobileriyle bağlananların beklentileri ile denizi yaşam biçimi haline getirmiş insanların beklentileri farklı gibi görünse de birçok noktada çakışıp, paralellik gösterir. Sonunda herkesin uğraşı alanlarında bir bilinç ve sorumluluk gelişir . Bu anlayış, denizle hiç ilgisi olmayan, hatta denizi görmeyen bölgelerdeki insanları da ilgilendirir ve herkesi bağlayıcı yasalarla da desteklenir. Öyleyse bu sorumsuzluğu nasıl açıklayacağız?AMAN SENDECİLİK ve BENCİLLİK. Dünyanın tamamında bu iki kelimeyi kapsayan insanlar var. Tabi biz kendimizi biliriz. Dünya mirası olan denizlerimizi değişik yöntemler kullanarak yağma ediyor yada ekolojik dengesini bozacak faaliyetlerde bulunuyoruz. Sonra da kendimizi fukara edebiyatı yaparak”ekmek parası için abi”, “herkes yapıyor bende yapdım, yaparım” yada “bilmiyordum abi” şeklinde savunuyoruz. Nelermi yapıyoruz?

EV ATIKLARI:Denize sahili olan ve olmayan yerleşim bölgelerinin direkt yada akarsuları kullanarak denize bıraktığı atık sular ağırlıklı olarak içeriğinde asit bazlı çözücüler bulunan temizlik malzemeleri(yormadan temizleyen, kireçleri anında çözen) bu maddeler doğaya verdiği zarar …! Her yıl milyonlarca litre kirleticiyi attığımızı düşünürsek durumun vehameti dahada anlaşılacaktır. Vatandaş, evinin temiz ve huzur verici ortamında bunu düşünmez. Aşağıdaki yöntemlerin etkisiyle de sofrasına gelen balıkların pahalanmasından yada bulamamakdan, sahillerin ve denizin pisliği yüzünden denize girememekden şikayet eder. Dolaylı yoldan kirletici rolünün çoğu zaman farkında bile değil. Ya da elinden bir şey gelmez zannıyla çaresizlikle tepkisiz kalır. Fakat her türlü temizlğini en gelişmiş temizleyicilerle yapmaya devam eder.

SANAYİ TESİSLERİ: Her türden üretimleri sırasında açığa çıkan atık sular için arıtma tesisi kurulması zorunluluğu olmasına rağmen maliyetlerin yüksek oluşu nedeni ile bu yapılmaz ve akla gelebilecek her türden ölümcül madde sorumsuzca akar sulara ve denizlere bırakıl- makda. Sanki bu işleri yapanların bu doğaya ihtiyacı yokmuş gibi. ! Örnekmi;her gün medyada dere, göl ve denizlerde ölü balıkların sahillere vurduğunu sağar sultan bile duydu.

 1992-93 Kışında Marmara kıyılarında hummalı bir şekilde millet balık topladı. Önceleri herkes kendi bölgesinde lokal bir durum gibi algıladı ve toplanan her türden balığın, özellikle Karagöz ve eşkina balıklarının keyfini sürdü. Yapdığımız dalışlarda manzaranın korkunçluğu hepimizi çok üzdü. Heryerde dip balık ölüleriyle doluydu . Karagözler, eşkinalar, lapinler, kiklalar, hanoslar, pisiler ve daha pekçokları yığınlar halinde dipde yatıyorlardı. Bunu takip eden birkaç yıl neredeyse deniz bomboştu. Neyseki doğa hala güçlü, yaralarını çabuk sarıyor. Daha nezamana kadar? Duydukki körfezdeki bir fabrika arıtamadığı atık su fazlasını adaların arkasından tankerle denize boşaltmış. Kanal akıntılarının da yardımıyla Marmaranın her köşesi bundan etkilendi. Dedikodu dendi;ama bu durumu açıklıyamadılar. Karadenize atılan kimyasal madde dolu fıçılar ki bunların sahipleri gelişmiş ülkeler. Yarattıkları sorunlar gözardı edilip incelenmiyor bile. Deniz mahsülleri yanlış yöntemlerle avlandıkları için zarar görüyorlar. Nevarki kirlilik yaşam alanlarını telafi edilmez biçimde yokediyor. Anlıyacağınız , karşımızdaki en büyük düşman;kirliliktir.

AV YÖNTEMLERİ:Ülkemiz , yer ve coğrafi yapısı 8333km’lik kıyı şeridi ile su ürürnleri üretim kaynakları açısından oldukça şanslı sayılabilir. AETülkeleri arasında su ürünleri üretiminde beşinci sırada yer almakdadır. Denizlerimizde yakalanan sü ürünlerinin %92′ pelajik(satıha yakın, diple ilişkisi olmayan türler), %8’de demarsal (yaşamı deniz tabanına bağlı türler )’den oluşmakdadır. Pelajik türleri avlamak için ülkemizde yaygın biçimde gırgır denilen yöntemle avlanılır. kıta sahanlığımız genelde sığ olması sebebi ile gırgırların ağ yakaları dibi tarıyarak kapanır ve kısmende olsa tabanının deforme olmasına neden olur. Kullanılan ağların derinliği ve çapı, iç deniz özelliği taşıyan denizlerimiz için fazla geldiği ortadadır. Demarsal türlerin avcılığında da yaygın olarak trol yöntemi kullanılır. Ülkemiz balıkçılığındaki uygulamalarda esas tehlike palejik kaynakların kullanımında yapılan uygulamalardır. Denizlerimizde 1982-86 yılları arasında avlanan suürünleri miktarı ortalama 500, 000 ton’dur. İstatistiklere bakıldığında ülkemizde, 1984-85-yıllarında yapılan avcılığın%92 palajik, %8demarsal ürünler olduğunu belirtmiştik. Kaldıki demarsal türlerin değişik ağlarla yakalanması da göz önüne alındığında ticari av yapan trol teknelerinin toplam üretimdeki yaklaşık %5’lik bir paya sahip olduğu görülür. Buna karşın balık azlığı ile ilgili tüm yüklenmeler bu%5’lik av yapan kesime yapılmakdadır. Oysa ki ülkemiz denizlerinde ticari yönden egemen yöntem gırgır avcılığıdır. Balıkçılığımızda yapılan modernizasyon ve tekne boyutlarının artırılması pelajik balık avcılığında kullanılan gırgır takımlarında olmuştur. Boyları uzatılmış, motor güçleri , ağ çapı ve derinliği artırılmış gırgır teknelerinin sürekli artış göstermesi ülke balıkçılığımız da alarm vermekdedir. Bu uygulamalar sonucunda yapılan harcamalar, kılasik balıkçı teknelerine göre çok artırılmıştır. Maliyet artışı tekne sahiplerini daha çok avlanmaya, deniz üzerinde daha çok aktif olmaya zorlamıştır. Ülkemiz genelinde balık sıtoklarındaki olumsuzluğun nedeni gerçekde böyle bir uygulamadan kaynaklanmakdadır. Özetle;Ekolojik ilkelerin avcılığa uygulanmasında kabul edilen varsayım şudur; Bir sıtokdan avlanılan hayvan sayısı, o stoğun yıllık doğal artış oranını geçmemelidir. Bu yaklaşıma sıtoğun tüketilmeden kullanımı denir. Dengeli avcılık yapılmaması, Av yasaklarının yeterli ve etkili şekilde kontrol altına alınamaması, Yasak bölgelerde kaçak ve mevsimsiz av uygulamaları, Ortam koşullarında ki anormal değişimler, Deniz kirliliğinin anormal boyutlara ulaşması, ülkemiz denizlerindeki canlı kaynaklarının dengesini bozan temel nedenler 0larak gösterilebilir. .

DİĞER YÖNTEMLER:

OLTACILIK:Ülkemiz denizlerinde geçimini oltacılıkdan kazanan birçok kişi var. Olumsuz şartlar nedeni ile sayıları her geçen gün azalıyor. Kullandıkları yöntemler sonucu avladıkları mikdar asla kitle avcılığı miktarlarına ulaşmaz, balıkçının fiziki gücüyle sınırlıdır.

DİNAMİTCİLİK: Bir zamanlar dünya balıkçılarını anlatan eski bir kitap görmüşdüm Yazar, o günlerin balıkçılarını ve kullandıkları yöntemleri fotoğraf tekniği gelişmemiş olduğundan çizimle resmetmiş. Osmanlı balıkcısı, ağzında sigarası , elinde dinamiti ile yerel kıyafetleri içinde çizilmiş. Günümüzde de bu resimin değişmemiş olması ne acı. Dinamitle avcılık özellikle bazı bölgelerde artış göstermiş, yeni bölgelerde de atılır olmuştur. Hemen her türlü canlıyı etkiliyen bu yöntem yüzünden sığ kıyılardaki balık popülasyonu hızla yokolmakda yada türler bu bölgeleri terketmekde. DİNAMİTÇİ, gerçekde çok riskli olan bu yöntemi(ki zaman zaman ölüm ve ciddi yaralanmalar olmakda) hiçbir yatırım gerektirmemesi , genellikle levrek, kefal, karagöz, sinarit gibi ekonomik değeri yüksek türleri kitle halinde avlayabilmesi nedeni ile yöntemden vazgeçmek istemez. Denetim boşluğu, (cezaların caydırıcı olmaması) ve gerçek balıkçıların kendi bölgelerindeki duruma göz yumması, dinamitin taş ocaklarından kolayca temin edilmesi, yada kolay bulunabilir kimyevi maddeleri kullanarak dinamiti yapabilmeleri durumu teşvik etmekde. Öyleki dinamitçi bundan övünmekde ve bazı bölgelerde aleni uygulamaktalar. Bu duruma verilecek en iyi örnek Saros körfezi ibrice limanıdır. Yazın dalıcıların yoğun şekilde kullandığı bu limanın en keyifli yanlarından biri yaz akşamları rıhtımda yenen çeşit, çeşit balıklardır. Bu balıkların bir kısmı dinamitle avlanmaktadır. Limana giriş yapan küçük tekneler içleri marya balığı tabir edilen (karagöz, kefal, mırmır, sinarit vb)balıklarlarıyla dolu çinko kablarını getirirler. Kimsede teknen de ağ, olta, parakete yok, (olsada göstermelik) bu balıkları nasıl tuttun? Diye sormaz. Çünki , bilirler. Durumun vahim yanı dinamitçi, derin sulardaki balıklara ulaşamıyacağı için ya dinamit atmaz, ya da toplayabildiği ile yetinirdi. Günümüzde dinamitciler, dalmayı öğrenerek yada dalan birisini bularak etki alanlarını arttırmışlardır. Tanınmış bazı dalıcıların dahi bu gibi kişilerle çalışdığını duyar olduk.

DİNAMİTLE AVCILIK ;Bütün kara sularımızda yapılmakda . Yaygın olarak yapıldığı bölgeler, Adana, Hatay, iskenderun bölgesi Anamur, Taşucu bölgesi İzmir:Gümüldür, Kuşadası, Karaburun, Çeşme, Foçalar, Dikili, Çandarlı, Balıkesir bölgesi: Ayvalık. Burhaniye, Edremit körfezi Kadırga, Sivrice Babakale’den yukarı boğaz içine kadar olan saha. , Bozcaada, Biga sahilleri, Kapıdağ, Marmara adalar grubu. Çanakkale bölgesi: Kepez’den boğaz çıkışına kadar olan saha. Gelibolu yarımadası; Saros körfezi, Küçük Kemikli’den yukarı Güneyliye kadar olan saha. İbrice limanı ve çevresinden Enez’e kadar olan saha ile Gökçeadanın tamamı Gelibolu’dan Tekirdağa kadar olan saha Bandırma Mudanya sahilleri Gemlik, Bozburun Batı Karadeniz; Karaburun’dan İğne adaya kadar olan saha Doğu Karadeniz;İstanbul bogazı Anadolu fenerinden, Anadolu karaburuna kadar olan saha Şileden, Ağva, Bağırganlı, Kefken, Babali’ye kadar olan sahaAkçakoca, Ereğli, Sinop’kadar , Samsun ve Ordu bölgelerinde kısmen. Yukarıdaki listede adı geçmeyen bölgelerde artık ya atılmıyor, ya da diger bölgelerin dinamitçileri nadiren buralarda atabiliyorlar. Ege , Yunan adalarından sızan bazıYunanlı dinamitçiler sürat tekneleri ile vur, kaç yaparak sularımızda avlandığına dair duyumlar alınmıştır.

ZIPKINLA AVCILIK:Tane ile av yapıldığından , olta ile avcılık katagorisine girer. Nevarki net anlaşılması için konuyu iki gruba ayırmakda fayda var. Birinci grup;amatörce , ihtiyacı (balıkçıdan alacağı miktar) kadar avlanır. Gerçi, hiç ihtiyacı olmadığı halde sırf egosunu tatmin için ipin ucunu kaçıranları ve amatörlüğü aşan yöntemlere baş vurulduğunu duyuyoruz. İkincigrup;profesyonelce avcılık yapar. Yani, bilinen yöntemlerle dalar ve ekonomik değere haiz türleri avlar. Bu grubun fertleri sık sık diğer balıkçılarla çatışır. Azalan deniz mahsüllerinin paylaşımı zorlaşır. Balıkçılar, seçme av yapan bu kişileri sevmeseler de görerek yapılan avın cazibesine kapılıp neredeyse her balıkçı teknesi dalış ekipmanı bulundurur hale gelmiştir. Profesyonel zıpkınla balık avcılığı yapanları sınırlandırmak için balıkçıların ve çevrecilerin baskısı sonucu su ürünleri sirküleri ile yasaklamalar getirilmiştir. Yöntem yaygın biçimde kullanılmakda bu nedenle yasaklama yerine diğer resmi balıkçılık yöntemleri gibi algılanıp yasal çerçevesi çizilmeli. Tane ile ve seçici avcılık yapılmasına rağmen yöntem, yerleşik(yuvalı) türler (Orfoz, Lahoz, Eşkina, sinarit, Ahtapot) üzerinde etkili olarak bazı bölgelerde azalmasına neden olabilmekle beraber bir türü yokedebilecek güce ulaşamaz. Dalıcının fiziki gücü, dalış fizyolojisi, kullanılan ekipmanların kitle avcılığına müsaade etmemesi gibi etmenlerle sınırlanır.

LARVA VE YAVRU TOPLAYICILIĞI:Ülkemizde yaygın olarak Ege ve Akdenizde kültür balıkçılığı yapılmakda. Ağırlıklı olarak çipra ve levrek üretilmekde. Son zamanlarda kalkan, sinarit, mercan, karagöz gibi türlerde kafeslerde yetiştirilir oldu. Zannedilenin aksine kültür balıkları yumurtadan, anaç balıkdan sağma yöntemi ile üretilmezler. Bazı üreticilerin kısmen yapabildiği yavru üretimi talebi karşılamaya yetmez. Kalan talep ki , bu büyük bir mikdar, türlerin üremek için geldikleri akarsu ağızlarında bıraktıkları yumurtalardan çıkan larvaları veya palazların yakalanarak ihtiyaç sahiplerine satılmasıyla karşılanır. Bu arada av sırasında kullanılan yöntemler yüzünden milyonlarca yavru ölmekde. Hem doğanın besin zinciri bozulmakda hemde yetişip, gelecek nesillerin üremesine engel olunmakda. Özellikle çipranın Akdeniz ve Egede üreme alanlarının sınırlı olduğu düşünülürse bu türün doğadaki geleceğinin pekde parlak olmadığı ortadadır.

BİLİNEN DİĞER YÖNTEMLER:

Tüpgaz (LPG) kullanılarak balıkların zehirlenip, bayılması yada ölmesi sonucu yakalanması şeklinde uygulanır. Daha çok akarsular ve göllerde uygulanmakda. Kimyevi maddeler ;bunlar, sentetik türevli yada bitki kökenli olabilir. Bazı bitkilerin öğütülmesi sonucu öldürücü veya anestezik etkisi kullanılarak av yapılır . Daha çok akarsu ve göllerde uygulanır.

DENİZE ZARARLI UYGULAMALARDAN BAZILARI:Her teknenin bir çapası var ve bunu bekleme yapacağı noktada kullanır. Yoğun olarak demirleme yapılan bölgelerde;örneğin rifler, Bodrum daki büyük ve küçük rifler dalış sezonu boyunca yüzlerce kez adeta bombalanırcasına çapa atılır. Çapa tutuncaya kadar demir taranır. Her teknede mutlaka çevreci zevattan birkaç kişi bulunur, ama nedense suların serinliğine kendilerini bırakınca bu durum görmezden gelinir.

SES KİRLİLİĞİ:Özellikle deniz trafiğinin yoğun olduğu istanbul boğazı ve çevresi gibi yerlerde deniz taşıtlarının yarattığı gürültü dayanılır gibi değil. Su ortamınınsesi dört kat daha hızlı ilettiği düşünülürse durum suda yaşıyan canlılar için daha da kötü, çünki sesin kaynağından uzakda bile olsa etkilenmekde.

SONAR KİRLİLİĞİ:Son teknolojilerle donanmış balıkçı filolarımız, millerce ilerideki bir istavriti bile görebilecek güce sahip cihazlarıyla ortalıkda sorumsuzca dolaşıyorlar. Balıklar, vücutlarına dağılmış sinir algılama sistemleri sayesinde etraflarındaki gelişmeleri algılar ve durum değerlendirmesi yaparlar. Özellikle köpekbalığı türlerigibi sudaki en düşük ses dalgalarını algılayanlar için bu denli güçlü sonar dalgaları öldürücü dahi olabilmekde. Unutulmamalıki balıkcı filolarımız Japon, ingiliz, italyan ve Amerikalılardan aldıkları gelişmiş sonarlar sayesinde 1980’li yıllarda üretimde hamle yaptılar. Bu doğru, nevarki aldıkları bu teknolojilerin yardımıyla denizlerimizdeki bir çok tür azalmış, hatta Uskumru, Orkinos, Kolyos gibi türler de bazı bölgelerde tamamen yokolmuştur. Sonar üreticisi firmalar akustik sinyallerin canlılar üzerindeki olumsuz etkisini Kabul etmezken avcılığı randımanlı yapabilmek için kullanılması gereken bu cihazlar, türlerin yok olmasına kadar işi vardırıyorsa bu en büyük zarardır.

ÇEVRE KİRLİLİĞİNE EK: Değişik nedenlerle denizin doldurulması;Özellikle bu toprakla yapılıyorsa hem erezyona neden olunmuş olunuyor, hemde canlıların yaşam alanları toprak tortusu ile örtülüyor. Buduruma iki iyi örnek verebiliriz. Bunlardan biri Kısırkaya , Karaburun arasına dağılmış olan kömür çıkarma ocakları. Kömürü çıkarmak için açılan ocakların toprağı denize boşaltılıyor. Dalgaların marifetiyle toprak denize çekiliyor. Millerce alan kızıl, kahverengine dönüyor. Akıntıların yardımıyla boğaza, buradan da marmaraya taşınıyor. Bu durum hava(yağış) ve deniz’e(dalga) bağlı olarak haftalar bazen aylarca sürebiliyor. Diğer örnek ise yine Karadeniz demirci köy , dalyan mevkiine kurulmuş hazır betonüretim tesisi. Tesisden, özellikle yağışla birlikde harç yapımında kullanılan maddeler denize akmakda. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bir başka çevre sorunumuzda araçlar;Şimdi diyeceksinizki bunuda bilmeyenmi var. Biliyoruz, bilmesinede denize verdiği zararın çoğumuz farkında değil. Egzoslardan çıkan kurumlar, firen balatalarının aşınımı sonucu oluşan tozlar ( yasaklanmasına rağmen hala asbest kullanılmakda) , motorlardan damlayan yağlar, damlaya, damlaya göl olmacasına rüzgarla, yağmurla denize taşınmakda. Varın olabilecekleri siz düşünün.

Ahtapot toplayıcılığı:Kıyılarımızda önceleri genellikle kutu (KÜP) yöntemiyle ahtapot avcılığı yapılır. Bu yöntem’e alternatif dalarak toplayıcılık başladı. Görerek yapılan avcılık sayesinde toplayıcılar büyük, küçük demeden ahtopotları kurutmacasına kıyılardan topladılar. Yuvadan çıkarabilmek için de göz taşı veya deterjan kullandılar. Besin zincirinin önemli halkalarından biri olan ahtapot a bağlı yaşayan orfoz, sinarit ve benzer türler bölgelerindeki beslenme sıkıntısı yüzünden buraları terketmek zorunda kalmışlardır. Ahtapot yerken bunu düşünün.

Artık olaylar global ölçülere geldi. Hiçkimse bu sorunlara sırtını dönemez. Doğa herşeyiyle bir bütün ve biz insan türü hiç olmadığı kadar doğayı zorluyor, bu bütünlüğün halkalarını kırıyoruz. Var olmak içi karar vermeliyiz. DOĞA, İNSAN TÜRÜ OLMAKSIZINDA YAPABİLİR. BİZ, DOĞA OLMAZSA NE YAPARIZ. ? İSTİSNASIZ; YAŞAYAN HER CANLI GELECEK İÇİN BİR ÜMİTTİR. BU CANLIYI YOKETMEK GELECEĞİ YOKETMEKTİR.

Önceki Yazı

 

 

Son Eklenenler
- Reklam -

Yazarlar

Avatar photo
26 HABERLER
Avatar photo
21 HABERLER
Avatar photo
45 HABERLER
Avatar photo
18 HABERLER
Avatar photo
8 HABERLER
Avatar photo
81 HABERLER
Avatar photo
14 HABERLER
Avatar photo
166 HABERLER
Avatar photo
201 HABERLER
Avatar photo
27 HABERLER
Avatar photo
15 HABERLER
Avatar photo
7 HABERLER
Avatar photo
12 HABERLER
Avatar photo
7 HABERLER
Avatar photo
12 HABERLER
Avatar photo
7 HABERLER
Avatar photo
1127 HABERLER
- Reklam -

Çok Okunanlar