Didim’den Sibenik’e Yolculuk -3
Fiskardo’ da güzel bir akşam geçirdikten sonra (tabii ki alkol yok ) Saat 21.00 da yola cıktık ,keyifler on numara sohbet güzel , ancak aniden yoğun bir sis çöktü. Hani korsan filmlerinde olur ya öyle işte, hem karanlık hem de sisin içinde gidiyoruz. Kaptan ‘uyku yok’ dedi. Hepimiz ayakta, sırayla gidip ana yelkenin dibine oturuyoruz denizi gözlüyoruz. Belki bir balıkçı ağ bırakmıştır veya bir tekne vardır .. Havuzluk ekibi de bir yandan sağa sola bakıyor, bir yandan direk dibindekini gözlüyor ki uyuya kalıp denize düşmesin. Saat 03.00 gibi sis dağılınca biz yattık, kaptan ve Esen nöbete kaldılar. Bu arada eskiden ‘ay ben kamarada uyuyamam çok dar’ derdim bu kadar yorgunluğa nasıl da güzel uyunuyor anlatamam.
Sabah ‘Drunken Sailor’ şarkısı ve mis gibi kahve kokusu ile uyandık bir neşe bir neşe, saat 10.00 olmuş .Kaptan bakmış ki biz uyuyoruz Paxoi ‘ye gitmek yerine yola devam etmiş ve Yunanistan’ da ki son adamız olan Korfu’ya varmışız. Böylece şehri daha uzun gezeceğiz. Old Town’ da limana yanaşıp , hemen kendimizi karaya attık. Ve büyük şehre gelen her Türk gibi, tabii ki acil alış veriş yapmamız lazımdı. Şehri gezerken keşfettiğimiz bir plajda denize girdik. Şanslılar , hala şehrin içinde rahat rahat denize girebiliyorlar. Akşam dışarda güzel bir yemek yemek için anlaştık. Günler sonra hafiften de olsa makyaj yapıp dışarı çıkmak ne güzel geldi…
Gece Geç yattık ama sabah 06.00’ da kalktık. Yakıt alacağız, suyu dolduracağız erkenden yola çıkacağız. Hiç kesintisiz 40 saatlik bir yol var önümüzde . Saat 07.00 civarı Korfu’yu ve Yunanistan’ı geride bırakıp Adriyatik’e doğru yola çıktık. Yelken yapamıyoruz çünkü rüzgar yok. Motorla gidiyoruz. Oltamız denizde, keyfimiz yerinde .. Yayılmış sohbet ederken oltaya büyük bir balık takıldı. Büyük olmalıydı çünkü kaptan çekiyor ama gücü yetmiyor, Emre ve Güçlü de yardım ediyor ama nafile balık bırakmıyor. Balık ve insan arasında büyük mücadele.. Vazgeçen, yorulan kaybedecek. Vazgeçmedi balık, yaşamak için tüm gücü ile savaştı. Bir saat sürdü mücadele, yoruldu artık derken son bir hamleyle oltayı koparmayı başardı. Bizimkiler üzüldü ama ben içten içe çok sevindim . Böyle bir mücadeleyi kaybetmemeliydi, onun savaşı yaşam içindi çünkü… Bu arada biz balık ile boğuşurken, Arnavutluk karasularında hala bulunan mayınlı bölgeye çok
yaklaştığımızı fark edip telaş içinde bölgeden uzaklaştık. Tabii ki sonraki 2 gün kaçan balığın ne kadar büyük olabileceği hakkında sürekli konuştuk.
Rüzgar yok. Deniz dümdüz , o kadar rüzgar yok ki seyir halinde kağıt oynayabiliyoruz.
Sıcak bastı tekneden halat attık, halata tutunarak yüzmek, nasıl anlatsam, hani derler ya ‘çocuklar gibi şendik’ evet biz gerçekten çocuklar gibi şendik. Nasıl olmuştu da hiç tanımadığım bu insanlar hayatımdaki en keyifli tatilin ortakları olmuştu…
Açık denizde dalgalar çok ilginç, bakıyorsun deniz düz ama dalga boyları çok yüksek, basbayağı sallanıyoruz. Dikkatinizi dalgalara verdiğinizde bir anlık bile olsa akıldan ‘ne işim var benim burda’ diye geçmiyor desem yalan olur. Adriyatik ‘de yol alıyoruz. Güneş denizden doğuyor, denize batıyor. Bu gece, hava açık ve sakin. Ay yok, yıldızlar denize kadar dökülüyor. O kadar çok yıldız kaydı ki… Siz sormadan söyleyeyim hepsinde de dilek diledim tabii ki. Hayatımda belki de İlk defa yolun kendisinden keyif alıyorum. Yolun sonu neresi, yolun sonunda ne var , yolun sonuna varabilecek miyiz bilmiyorum, ilgilenmiyorum bile. Yolda olmanın tadını çıkarıyorum. Tamlık, bütünlük hissi tüm ruhumu kapladı.. İlk defa hiç birimizin telefonları o aksam çekmedi.!
Artık tekneye ,birbirimize çok alıştık. Çok şey paylaştık.
Dediğim gibi rüzgar yok , olanı da kafadan alıyoruz. Ama arada yakaladık mı rüzgarı, bir telaş bir telaş ;hemen halatlar salınıyor, yelkenler açılıyor, rüzgara göre de trimleri ayarlıyoruz, tekne hızlanınca keyfimize diyecek yok.. Kendimizi, ruhumuzu rüzgara bırakıyoruz.
çok şey anlattık. Özellikle gece nöbetleri terapiye dönüşüyor. Herkesin bir hikayesi var. Güneşin battığı saatler teknede en keyifli saatler. Çay içip , sohbet ediyoruz. Kahkahalar eşliğinde güzel müzikler dinliyoruz. Dans bile ediyoruz. Esen müzik konusunda muhteşem, sesi de öyle. Bazı akşamlar bize şarkı söylüyor. Aynı zamanda eğitime devam. Dediğim gibi Kaptan disiplinli adam, hata yaparsak denize atıyor. Arada toplu içtima var ! Elimize halatları veriyor boş kalınca düğüm çalışıyoruz. Rüzgar hesapları, rota hesapları yapıyoruz. Hepsi keyifli…
Teknede hayat tabii ki hep keyiften ibaret değil. Denizde olmak dikkat gerektiriyor. O anlattığım mışıl mışıl uykular aslında tilki uykusu dediklerinden. Nem çok . Sabah erken ve akşam güneş battıktan sonra yapış yapış oluyor her yer. Mont ve çorap giyiyoruz. Ağustos ayında üşüyoruz. Kaymamak için terlik giymek mecbur. Hızlı ama sakin hareket etmek gerek teknede. Mutfak küçük. Tuvalet, duş beraber, tahmin edersiniz ki küçük. Her gün denize giriyoruz. Ben kendimi tuzlamaya karar verdim. 3-4 günde bir karada duş bulunca yıkanıyorum. Zaten teknenin suyunu çok dikkatli kullanmak zorundasınız. Bulaşıkları denizde akıtıp öyle yıkıyoruz. Volkan kaptan yemek yaparken, bulaşık yıkarken sürekli su kontrolünde . Teknenin temizliği de sizin ellerinizden öpüyor. Olsun, ne olursa olsun denizde olmak insan ruhuna iyi geliyor.
Resimler Oya Çetin Copyright