İNSAN bir kere deniz kokusunu aldığında içinde oluşan özgürlük hissi, gezme ve yeni yerleri tanıma dürtüsü güçlendiriyor. Bende deniz kokusunu ve rüzgarın esintisini hissetmiş bir kişi olarak, elimden geldiğince gerçekleştirdiğim gezilerimi sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
GEZİ NOTLARI : 1 – SEYŞELLER
27 Mart sabaha karşı, eşim ve iki arkadaşımızla beraber Türk Hava Yollarının 01:40’da kalkan direkt uçuşuyla havalanıp,10:55 lokal saatiyle Mahe Havalimanı’na ulaştık. Seyşeller bizden bir saat ileride bulunmaktadır.
Seyşeller Cumhuriyeti, Hint Okyanusu’ndaki 115’in üzerinde adadan oluşan ada ülkesi. Afrika’nın doğusunda, Madagaskar’ın ise kuzeydoğusunda yer almaktadır. Yüz ölçümü 455 km, Nüfusu 92.000 Başkenti Victoria’dır. Konuşulan diller; Fransızca, İngilizce, Seyşeller Kreyoludur.
Uçaktan çıktığımızda yüzümüze gelen sıcak hava dalgası, İstanbul’da hala kış olmasının da etkisiyle hemen denize girme isteğimizi kamçıladı.
Havalimanı gerçekten çok küçük ve havalandırması yetersiz…
Gümrükten geçip bavullarımızı aldıktan sonra, internetten ayarladığımız otele ulaşımımızı sağlayacak aracımızı beklemeye başladık. Otelin 140 euro dediği hizmeti 60 euroya ayarlamıştık.
İlk sürprimizi bize doğru yaklaşan kağıdın üstünde ismimi taşıyan birisinin merhaba demesiyle yaşadık. Antuan….. Ankara Hacetepe Üniversitesi’nde dişçilik eğitimi üzerine ihtisas yapmak üzere gelmiş . Bir yıl Tömerde türkçe dil eğitimi almış. Sonra ihtisasını yapmadan geri dönmüş.
Beş günlük tatilimizin üç gününde kendisi, bizim hem şöförlüğümüzü hemde rehberliğimizi sevimli türkçesiyle yaptı…. Seyşeller’de su sıcak olduğu için balık köpeği 🙂 olmadığını söyleyerek içimizi rahatlattı.
Ada çok yeşil ve yüksek tepeleri görünce Maldivler gibi hayal ettiğimiz için olsa gerek şaşırdık. Bu tepeler sayesinde yağmur yağsa bile tepenin diğer tarafında güneşi bulabiliyorsunuz.
Deniz ve kum bir harika…. Yalnız deniz için gelgiti iyi hesaplayarak bir plaj bulmanız gerekiyor. Sabah girdiğiniz bir plajda öğleden sonra giremeyebilirsiniz. Ama bir sürü plaj alternatifi bulunmakta… Bütün sahiller halka açık ama maalesef tesis olarak o plajda bulunan otelin olanaklarını kullanmanız gerekiyor. Yoksa duş bile bulamazsınız….
Dalmayı sevenler için bir cennet… Bir sürü resifler mevcut. Denizin içi bir sürü renkli balıkla dolu..
Yılın belli zamanları dalga sörfü yapanlar içinde uygun plajlar mevcut.
Denizde bu kadar balığı görüp, başkentteki balık pazarınıda gezince bol ve taze deniz ürünü yerim diye düşünüyorsanız, yanılırsınız. Her şey ateş pahası, otel dışındaki restaurantlar içinde bu geçerli.. Sadece yerlilere yönelik ayaküstü büfelerde belki bu şansınız olabilir.
Otelde tam pansiyon konaklamak daha hesaplı durmakta….
Bizim kısıtlı günümüz olduğu için gezimizi sadece Mahe adasına ayırdık. Bu adadan başka Praslin ve La Digue adalarıda gezginleri çeken diğer adalar. Biz bu adaları görmedik ama duyduklarımızdan Seyşeller’e gezi fırsatı yakalayanların Mahe de gün harcamadan bu iki adaya gitmelerinin daha uygun olduğu yönünde…
31 Mart akşamı saat 21:00 da kalkan uçağımıza binerek İstanbul’a dönüş yoluna geçtik… Türk hava yollarının direkt uçması, gece uçakta uyuyup gündüz ulaşılması, kışın denizin bütün nimetlerinden faydanılması uygun bir bilet yakalandığında gidilebilecek bir destinasyon olarak değerlendirilebilir.
Sağlıcak’la Gezin…….
Yazı ve Fotoğraflar: Ömer Bumedian© Copyright