Norveç- Fiyortlar
Tekrar merhaba, ben sevdim bu yazma işini . Sizler de çok güzel olmuş deyince, iyice gaza geldim .Yeni geziler dedik ama yeni gezi pek mümkün değil şu aralar . Açtım eski albümleri baktım nerelerin fotoğrafları güzel, hikayeleri var diye. Dostlarla ne güzel anılar biriktirmişiz. Ne çok gitmek istediğim yer var hala. Gene de şükür diyelim. İnsanoğlu tuhaf yaratık, elindekinin değerini hep kaybedince anlıyor. Bu koronada anladık gezebilmenin ne kadar büyük bir lüks olduğunu. Karantinalar bitsin, kimse insanları tutamayacak, en azından beni. (kurlar durdurmaz ise) Neyse dediğim gibi baktım anılara….Ben yazar değilim,öyle her gördüğümü ballandıra ballandıra anlatabileyim… Şu karantina günlerinde geçmişi yad ediyorum, duygularımı yazıya dökmeye çalışıyorum. O zaman, içime işlemiş, gerçekten aşık olduğum yerleri yazayım dedim. Hani fırsat olsa gene nereye giderim . Nerenin tadı damağımda kaldı .Fiyortlar , Norveç fiyortları….
Denizi hep sevdim, dağları da severim ama denizin yeri başka. Deniz ve dağların iç içe geçtiği fiyortlar hep görmek istediğimiz bir yerdi . Çok sevdiğimiz iki dostumuzu da ikna ettikten sonra (kim kimi ikna etti orası da pek kesin değil. Diyelim biz ) gideceğimiz turu seçtik .( Tabi ki tüm organizasyonu ,Nihat yaptı . Sağolsun bizde bavulları hazırlayıp peşlerine takıldık. Cruise ile gideceğiz. Çok havalı . Bir de manzaralı kamaralar almışız. Her şey süper. Denizin üstündeyim ben gerisinin hiç önemi yok. Uçakla Amsterdam’a geldik. Buradan gemiye bineceğiz. Hava alanından otobüslerle limana geldik. Çok kalabalık ama çok. Herşey son derece düzenli onda bir sıkıntı yok da ,kaç kişi acaba bu gemi? . Dört bin yüz kişi maksimum kapasitesiymiş, bin kişi çalışıyormuş .Oysa Nihat sürekli en yeni gemi, üç bin kişilik falan diyordu ama benim için çok da bir şey ifade etmiyordu, ta ki bu kalabalığı görene kadar. Dediğim gibi organizasyon süper, çevremize bakıyoruz, sağa baktık, sola baktık yaş ortalaması çok yüksek biz pek bir genç kaldık. Dur bakalım hayırlısı.
Sonunda gemiye bindik. Gemiyi anlatmayacağım çok büyük olduğundan kalabalık rahatsız etmiyor. Kamaralarımıza yerleştikten balkonlarımıza kurulduk. Gemi limandan ayrılırken, orda yaşayanlar gelip el salıyorlar, gemi düdüğüne , kornalar eşlik ediyor . El sallarken balkondan insan kendini bayağı önemli falan hissediyor.
Gemi yola çıktı. İlk gece ve ertesi gün yoldayız. Kuzey denizinde yol alacağız. Bizde gemide gezdik ve tabi ki bol bol yedik içtik . Her sabah masalara minyatür orkideler koyuyorlar , yemek yerken illa da deniz kenarı olsun diye biraz kapris yapmışlığımda vardır. Geminin burnundan, kıçından denizi seyrediyoruz. Dalgalar büyük ama hissetmiyoruz hiç. Hani aksiyon falan yok, kağıt oynayalım dedik, kanastayı sevmediler. Biz de içmeye ve sohbete devam ettik.
Osloya geldik. Şehiri gezdik. Akşamları gemideyiz. Her sabah başka liman. Norveççe okumak ve telafuz etmek bana çok zor geldiğinden hiç bir yerin ismini hatırlamak için uğraşmadım. Sadece gezdiğimiz yerler ve gördüğümüz manzaraların keyfini çıkarmaya çalıştım. Fiyortlar inanılmaz ,dimdik kayalardan sular akıyor. Her yerden su akıyor. Ama bir şişe içme suyunun en pahalı olduğu ülke sanırım. Bu kadar sulak bir yer tabi ki yemyeşil , ama yeşilin tonu pırıl pırıl capcanlı , hava mis ,oksijenden sarhoş gibiyiz. Gerçekten şaraptan değil .
Bir sonraki limanda gemiden ayrılıp fiyortların daha içine girebilmek için daha küçük bir tekneye bindik. İçeri girdikçe her şey daha bir büyülü hale geliyor. . Doğanın muhteşemliğine bir kez daha insan hayran oluyor .
Uğradığımız limanların bazıları küçük balıkçı kasabaları ama en güzeli Flam . Gemiyle limana yanaştığımızda sabah çok erkendi . Hemen indik . Güzel olduğunu herkes söylüyor ama anlatamamışlar. Hani başı dumanlı dağlar var ya burada karşımızdaydı. Bulutlar sanki yeryüzüne inmişti üstelik de bu dumanlı dağlar denizle iç içeydi. Ormanlarla kaplı dağların eteklerinden dereler akıyor, tatlı su denizle buluşuyor vede yelkenliler her yerde . Nasıl yakışıyor yelkenliler bu manzaraya anlatamam. Bir de yüzebileceğimiz kadar sıcak olsa su kimse beni buradan alamaz.
Flamsbana denen bir tren var . 40 dakika zirveye gidiyor. Zirveye kadar gene çok güzel manzara- larla karşılaşıyorsunuz. Denizin üstünden seyrettiğiniz şelaleleri, bu sefer karadan gezerken seyre- diyorsunuz. Kıvrıla kıvrıla yükselirken, karlı nasıl olur buralar diye düşünmeden de edemiyorsunuz. Zirveye yakın çok büyük bir şelalenin (Kjosfossen) olduğu yerde mola verdik. Suyundan içen güzelleşiyormuş .Buz gibiydi suyu .
Geri dönerken gene turistler için önemli bir durak olan viking köyüne uğradık. Vikingler demişken, biz mont üstüne monla gezerken bunlar hiç üşümüyor. Çocuklarını alıp dağda yürüyüşe çıkan bir baba ile karşılaştık. Cocuklarını alıp kayak yapmaya gelmişler. Babalar farklı buralarda…Çocuklar doğada büyüyor.
Biz Trakyalıyız, sarışın mavi gözlüyüz. Bir ara Nihat ’bize benziyorlar’ dedi. Sadece renk olarak benzediklerini söylemek zorunda kaldım.
Flam’dan sonra dönüş yolu, Bergen’e uğradık sonra iki günlük deniz yolculuğu ve Amsterdam. Dedim ya aklımın kaldığı, bir daha gitmek istediğim yerlerden biri Norveç , ama buraya karavanla veya yelkenli ile geleceksiniz, koy koy gezeceksiniz. Sanırım ben yelkenli ile gelmek isterim. Hayal etsenize ;soğuk sabah, sıcak kahve , sırtınızda bir battaniye ve bu nefes kesici manzara .
Yeni gezilerde görüşmek üzere.Yeni gezilerde görüşmek üzere...
Fotoğraflar ve Yazı: Oya Çetin © Copyright