spot_img
Ana SayfaYazarlarÖzbekistan Seyahat Notları -3- Semerkant

Özbekistan Seyahat Notları -3- Semerkant

Özbekistan Seyahat Notları – Semerkant-Taşkent

BÖLÜM: 3

SEMERKANT;

MÖ 535 yılında Pers hükümdarı Cyrus tarafından kurulan ve MÖ 329 yılında İskender tarafından yıkılmış ve yağmalanmış olan Semerkant daha sonraki dönemlerde Soğdlar, Hunlar, Kuşanlar, Göktürkler, Çinliler, Müslüman Araplar, Samaniler, Karahanlılar, Selçuklular tarafından ele geçirilmiş ve kullanılmıştır. Türklerin atası Alper Tunga (Afrasiyab) ile özdeşleşen şehir son olarak 1220’de Cengiz Han tarafından yıkıma uğratılmıştır. Bir asır boyunca harap halde kalan Semerkant 14. yüzyılın ikinci yarısında Emir Timur tarafından tekrar kurulmuş ve Timurlular devletinin başkentliğini yapmıştır.  Timur’un başkenti olduğu dönem, Semerkant’ın altın çağı olarak kabul edilir. Günümüzde Semerkant Timur ve sonrasının tarihi ve mimari yapısını devam ettirmektedir.

semerkant

Buhara’dan Semerkant’a Afrosiyob Hızlı Treni ile 1 saat 45 dakikada akşam üzerine doğru geldik. Trenden indiğimizde yağmur yağıyordu. Nisan ayında o bölge için çok olağan olmayan bu doğa olayı, biraz da olsa ıslanmamıza rağmen, hoşumuza gitti. Yine de hızlı bir yürüyüşle terminal binasına girdik. Kısa sayılacak bir süre bekledikten ve aracımızın otoparkta hazır olduğunu öğrendikten sonra binadan çıkıp otobüsümüze gittik ve yerlerimize yerleştik. İş çıkış saati olduğu için trafik çok olmamakla birlikte biraz sıkışıktı. Yağmur hafif hafif yağmaya devam ediyor ve insanlar otobüs veya tranvay duraklarında taşıt bekliyordu. Yanımızdan geçen tranvayların çok dolu olmadığını gördük. Oturmuş ya da ayaktaki insanlar yorgun gözlerle yolu takip ediyorlardı.

Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuğun sanunda şehir merkezindeki otelimize ulaştık. Valizlerimiz otel lobisine taşınırken bizler de oda kartlarımızın dağıtılmasını beklemeye başladık. Genç bir girişimcinin açtığı bir kaç yıllık otel tarihi bir dekorasyonla müzeye benzetilmişti. Odalar Timur Devletinin önemli şahsiyetlerinin isimlerini taşıyordu. Bize de tesadüfen Emir Timur’un Cengiz Han soylu eşi Bibi Hatun’un adını taşıyan oda düştü. Valizlerimizi odalarımıza bırakıp kısa bir ihtiyaç molasını takiben otobüste buluşmak üzere dağıldık.

Yaklaşık yarım saat sonra buluştuğumuzda hava kararmak üzereydi. Tur lideri dostumuz Cihan yemekten önce Emir Timur’un kabrinin yer aldığı Gur-i Emir Türbesini ışıklandırılmış haliyle göreceğimizi söyledi. Türkbenin iç kısmını ertesi sabah tekrar gelip görebilecektik. Otobüsümüz Türbenin bulunduğu meydanda durduğunda hepimiz mükemmel ışıklandırılmış bu mücevhere hayranlıklar içerisinde bakakaldık. Herkesi kendine çeken bir cazibeye sahipti.

2 1

3 1 e1726745863422

4 1 e1726745955870

Bu yapı Timur zamanında medrese, hankah ve camiden meydana gelen bir külliye olarak inşa edilmeye başlanmış. Timur’un veliahtı olarak gördüğü büyük oğlu Cihangir’in oğlu Muhammed Sultan Mirza, Ankara Savaşı’ndan sonra Sivri Hisar’da ölünce, Timur canı kadar çok sevdiği torununu bu külliyeye defnetmiş. Timur’da kısa süre sonra ölünce buraya, hocası Seyyid Bereke’nin ayak ucuna gömülmüş. Bu tarihten sonra burası Gur-i Emir (Hükümdar Türbesi) olarak anılmaya başlamış. Devamında Timurun oğulları ve erkek torunları buraya defnedilmişler.

5

6 e1726746096897

7

8

Timur’un, oğullarının ve torunlarının defnedildiği kabirler yukarıdaki resimde gözüken lahitlerin  alt kısmındaki kabir odasındadır. Bu kısma giriş yasaktır. Mevlana, Fatih Sultan Mehmet ve Atatürk’ün kabirleri de bu şekildedir, zîr-i zemîn denen yapıda mermer lâhidin altında mezar odası bulunur ve ziyarete kapalıdır.

Muhammed Sultan 1403 baharında ölmüş ve medresedeki mahzende defnedilmiş. Timur, 1405 yılında öldüğünde torununun yanına gömülmüş. Timur’un mezarı siyah yeşim mezar taşı ile süslenmiştir. Birkaç kez bu mezar taşı gizemli bir şekilde ortadan kaybolmuş, ancak tekrar yerine geri dönmüş. Eski bir efsaneye göre, on yıllar sonra, Timur’un torunu Ulug Bey, eyaletlerden birinde Çin’e yaptığı gezi sırasında, Timur’un adının geçtiği gizemli yazıtlı 2 büyük koyu yeşil yeşim parçasıyla karşılaşmış. Uluğ Bey’in bulduğu yeşim taşlar Semerkant’a teslim edilmiş. Yeşim taşı, Timur’un Gür-Emir türbesindeki ikinci dış mezar taşı olarak hizmet etmekte.

Timur’un mezar odasında yer alan devasa yeşim taşı Timur hayranı olan İran hükümdarı Nadir Şah tarafından 1740 yılında çaldırılır, yeşim taşı İran’a götürülürken kırılır ve başına bir bela gelmesinden korkan İran şahı taşı geri yerine koydurur.

Sovyetler döneminde diktatör Stalin’in emriyle mezar açılır ve Timur’un kemikleri Moskova’ya götürülür, Rus arkeolog Mihail Gerasimov başkanlığındaki bir ekip kemikler üzerinde çalışır ve Timur’un fiziksel özelliklerini ortaya çıkarır. Semerkant’ın ulu kocamışları, Timur’un mezarı açılmadan önce Mihail Gerasimov ve ekibini mezarın açılması halinde memleketin başına felaketler geleceğini söyleyerek mezar taşındaki “Kim ki mezara saygısızlık eder, Allah’ın lânetinden kurtulamaz” şeklindeki kitabeyi hatırlatmışlar.

Semerkand’ın ulu kocamışlarını dinlemeyen heyet, diktatör Stalin’in emriyle, 19 Haziran 1941’de türbenin etrafındaki halkı uzaklaştırmış, Mihail Gerasimov tarafından mezar açılmış ve Timur’un kemikleri çıkarılmış. Kemikler çıkarıldıktan tam 3 gün sonra 22 Haziran 1941’de Nazi Almanya’sı Moskova’ya savaş ilan etmiş ve Sovyet topraklarını işgale başlamış. Bu işgalin ardından Stalin’in emriyle vakit geçirmeksizin kemikler tekrar Gur-ı Emîr’e defnedilmiş. Mihail Gerasimov başkanlığındaki heyet iade etmeden önce kemikler üzerinde detaylı çalışma yapmış ve Timur’un boyunun 1.73 cm olduğunu, kalça kemiğindeki bir incinmeden dolayı topalladığını bu yüzden aksak dendiğini ortaya çıkarmışlar. Timur’un kafatası üzerine çalışan heyet, etlendirme tekniği ile Timur’un yüzünün kalıbını çıkartıp büstünü yaptırmışlarlar. Bu olaydan sonra Timur’un tüm büst, heykel ve resimleri bu kalıba göre yapılmış.

9

 

10 e1726746957144
Emir Timur’un Semerkant şehir merkezindeki heykeli

Timur’un ve oğullarının defnedildiği Gur-i Emir’i akşam ışıklandırılmış hali ve gündüz gözüyle uzun uzun görüp, inceleyip zyaretimizi tamamladıktan sonra Semerkant’ın gece ve gündüz en güzel ziyaret merkezi olan Registan Meydanına doğru yola çıktık. Timur’un Türbesindeki uygulamamızın tersine önce aydınlıkta ve akşam yemeğinden sonrada ışıklandırılmış haliyle karanlıkta ziyaretimizi gerçekleştirecektik.

Registan Meydanına geldiğimizde günün her saati kalabalık olan meydanın Orta Asya uslubunu net bir şekilde hissetiren tarihi dokusu karşısında hayranlık duyduk. Renga renk elbiseleriyle kadın ve erkekler geleneksel kıyafetleri ile tarihi dokuyu daha da zenginleştiriyordu. Adeta zaman Uluğ Bey döneminde donup kalmıştı.

11

Meydan’ın ilk medresesi 1417 yıllarında Uluğ Bey tarafından yaptırılmıştı ve kendi adını taşıyordu.Uluğ Bey döneminde matematik, fen ve astronomi ile ilgili eğitim veren bu medrese bu gün yapımı ve restorasyonu ile ilgili bilgiler, kalıntılar ve fotoğrafların olduğu bir sergiye ev sahipliği yapmaktadır.

12 e1726747130151

13 e1726747201381

Yine meydanın bir diğer medresesi 1619-36 yılları arasında Özbek Han döneminde şehrin askeri valisi Yalanguş Bahadır tarafından İmam Kulu Han için inşa edilen Şir-dar (aslanlı kapı) dır. Bu adı almasının nedeni, medresenin girişinde taç kapıyla kemer kavisinin iki alınlığındaki laciver zemin üzerine yapılmış beyaz çiçekler ve kıvrım dallar arasına yerleştirilmiş iki adet kaplan ve güneş şeklinde iki insan tasviri Türk kozmolojisinde güç, kudret ve hakimiyeti sembolize etmesindendir.14

15

Üçüncü medrese 1646-60 arası inşa edilen Tillakari Medresesidir. Altın kaplamalı medreseye adını veren sarı kubbesiyle Özbek mimarisinin sembollerindendir.

16

17

Bu tarihi medreselerde ve muhteşem meydanda verilen zamanı mümkün olduğu kadar verimli kullandıktan sonra sıra, Timur’un Cengiz Han soylu eşi Bibi Hatun için yaptırdığı Orta Asya’nın ikinci büyük camii olan Bibi Hatun Camii’ni görmeye geldi. 15. yüzyılda İslam dünyasındaki en büyük ve görkemli camilerden biri ohan Bibi Hatun Camii Bibikhonom Caddesindedir. 20. yüzyılın ortalarında sadece görkemli bir harabe ayakta durmaktaydı, ancak caminin büyük bir bölümü Sovyet döneminde restore edildi.

18

19 e1726747725331

20 e1726747921897

21 e1726748037242

22 e1726748152152

23 e1726748259125

Camii gezdikten sonra hemen yan tarafında bulunan Semerkant’ın en büyük ve güzel pazarı olan Siyob Pazarı (Siyah Pazar) geziyor ve alış veriş ediyoruz. Kapalı sabit pazrda yenilecek, içilecek, giyilecek her türlü ürün mevcut.

Caminin ve pazarın bulunduğu meydanda Bağımsız Özbekistan Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı İslam Kerimovun büyük bir heykeli var ve bu yol ve meydanda yürümenin haricinde ancak elektrikli dolmuş veya taksilerle dolaşabiliyorsunuz.

24 e1726748412529

25 e1726748601861

26

Bölgeden, Özbekistan’ın en eski şarap üreticisi olan Hovrenko şarap fabrikasına uğrayıp şarap tadımı yapmak üzere ayrılıyoruz.

26 28

Şarap tadımı ve  akşam yemeği sonrası otelimize dönmeden önce Registan Meydanının ışıklandırılmış halini göremek üzere meydana geri dönüyoruz. Gerçekten görülmeye değerdi.

29

 

Sabah ilk ziyaretimiz “dut ağacı kabuğu ile yapılan Semerkant kağıdı” yapılan atölyeye olacaktı. Semerkant’ta 8. Yüzyılda Çinli esirlerden öğrenilen teknik bu gün hala aynı şekilde sadece Semerkan’ta devam etmekteymiş. Dut ağacı kabuğundan kağıt üretme işlemi yaklaşık 10 günlük bir zamanı alıyormuş. Geçmişte bu yolla üretilen kağıdın çok pahalı olması nedeniyle sadece saraylarda vezirler ve üst düzey yöneticiler kullanıyormuş. Dut ağacı dalları ilkbaharda kesilerek kurutuluyor, daha sonra ihtiyaç kadarının kabukları soyularak büyük kazanlarda iyice yumuşayıp küçük parçalara ayrılana kadar kaynatılıyormuş. Havanlarda dövülen sonrada ahşap çerçeveli eleklerde süzülen madde iki kağıt arasında kurutuluyor ve ametist taşı ile düzeltip parlatılıyormuş. Normal kağıda göre yırtılması çok daha zor olan olan kağıdın ömrünün 300 yıl olduğunu söylüyorlar. Hepimiz satış mağazasından hatıra olarak, genellikle üzerine çini mürekkebiyle yapılmış yazı, desen, resim olan kağıtlardan aldık. Değerli ressamımız Zehra daha sonra kullanmak amacıyla boş olan kağıtlardan da aldı.

30 e1726749053564

31 e1726749140625

32 e1726749205842

33 e1726749272757

34 e1726749345406

35 e1726749435624

Bölgeden Şah-ı Zinde türbelerini ziyaret etmek üzere ayrıldık. Şah-ı Zinde Peygamberin akrabası Kusem b. Abbas’ın türbesi etrafında zamanla oluşan bir nekropoldür.  Şâh-ı Zinde ismi (“yaşayan kral” anlamına gelir) bu da Kusem b. Abbas’ın öldürüldükten sonra ortadan yok olduğu şeklinde bir efsane oluşması üzerine hala yaşadığına inanılmasındandır. Bu yapı topluluğundaki türbelerden her birinin içinde bazen tek bir kişi ya da bir aile yatmaktadır. Şâh-ı Zinde kompleksi yüzyıllar boyunca gelişip büyüdü ve günümüzde yirmiden fazla bina içeriyor.

36 e1726749540197

37

38

39 e1726749726155

41

40

42 e1726749977522

43 e1726750060949

44 e1726750128472

Sıra, Uluğ Bey’in en büyük eseri olan ve Semerkant Medresesi’nden kısa bir süre sonra yaptırdığı ve yapımında bilfiil çalıştığı, büyük Rasathane’yi görmeye geldi.

Mirzo Uluğ Bey, Emir Timur’un küçük oğlu Şahruh ve eşi Gevher Şad’ın oğullarıdır. Asıl adı Mīrzo Muhammed Ṭaragay bin Şāh Ruh olup Timur tarafından sevilmesi nedeniyle Timurlular’daki “emîr-i kebîr”‘in Türkçe karşılığı olan “Uluğ Bey” unvanıyla anılmaya başlanmış.  Timur tarafından küçük yaşta yanına alınmış ve gittiği seferlere götürülmüş. Timur onun askerlikten çok bilime ilgi duyduğunu farkedince öğretmenler tutup eğitilmesini sağlamış.  1394-1405 yılları arasında sarayda dinî ilimlerin yanı sıra mantık, matematik ve astronomi tahsili görmüş. Timur saraylar, camiler ve tekkeler kurmuştu. Uluğ Bey ise Buhara’da yeni bir medrese kurmuş ve bu medreseyi kurulan önceki medreselerden farklı olarak din bilgisi ağırlıklı olarak değil matematik ve fen ağırlıklı eğitim veren bir yapıda oluşturmuştur. Kapısınada “ İlim tahsil etmek her müslümana farzdır” hadisini yazdırmıştır. Yazı tartışmasız onun bu yıllarda ilimle ciddi ilgilenmeye başladığını göstermektedir.

45 e1726750327718

Timur’un ölümü üzerine babası Şahruh’un desteği ile Semerkant’ta hüküm sürmeye başlamış. Semerkant’ta hüküm sürerken zamanını genel olarak avcılık, eğlence ve alimlerle sohbetlerle geçiren Uluğ Bey, saray kuşçularından Alaaddin Ali bin Muhammed (Ali Kuşçu) ile dostluk kurmuş. Bu dönemde şeyh, molla ve dervişlerle iyi ilişkiler sağlayamamış, bu nedenle hükümdarlığının sonuna kadar bu gruplar ile başı hep derde girmiştir.  Özbek seferinden sonra av ve eğlenceyi tamamen bırakıp kendini bilime vermiş, önemli alimler Kadızade Rumi, Gıyaseddin Cemşit ve Ali Kuşçu ile çalışmalar yapmış. Semerkant yakınlarında rasathane kurulması çalışmaları başlatmış ve 1429 Ekim’inde rasathaneyi tamamlamış. Rasathaneyi kurdukları tepeye Kuhek (Tepecik) adını vermişler. Binanın yüksekliği 30 metreden fazlaymış. Binanın bu yükseklikte olması güneş, ay ve diğer gezegenleri izlemek için kullanılacak olan devasa “sekstantın” yüksekliğinden dolayıdır. Böyle gözlemler daimi astronomi denilen ekliptiklerin ekvatora yaklaşma hacmini , baharın gece gündüz eşitlik noktasını, tropikal yılın devamlılığını öğrenmek için gerekliydi. Cihaz yay şeklinde odanın altıda bir bölümünü kaplıyor ve yüzey meridyen  veya meridyen açısından net olarak yerleştirilmişti. Cihaz ve aletlerin çoğu taştandı.

46 e1726750430774

4748 e1726750548922

49 e1726750621162

50

51 e1726750740148

Günümüzden yaklaşık 595 yıl önce yapılan bu rasathanedeki çalışmaların, gözlemlerin sonuçları ancak 12 yıl sonra alındı ki, Uluğ Beyin astronomi konusundaki bilimsel verileri günümüze kadar bilim insanlarına ışık oldu. O zaman yapılan hesaplar, bugün gelişkin aletlerle yapılan ölçümlerle tıpa tıp uymaktadır.

Ali Kuşçu  bu çalışmaların neticesinde Uluğ Bey’in ünlü “Zic-i Uluğ Bey”ini tamamladı. “Zic-i Cedid-i Gurgani” (Gürgan’ın Yeni Yıldız Tablosu) adı da verilen bu eser Doğu’da ve Batı’da astronomların yararlandığı bir eser oldu. Zic’in iki makalesi 1650 yılında İngilizce’ye çevrilmiş ve bilim dünyasına sunulmuştu. 1839 yılında “Yıldız Cetvelleri” Fransızcaya cevrilmiş ve bilim alemine sunulmuştur. Uluğ Bey, tablolara yazdığı giriş sözünde; “Dört bölümden oluşan bu kitapta, gezegenlerin hareketleri ile ilgili bütün gözlem ve tecrübelerimizi kayıt altına aldık” demiştir. Uluğ Bey 15. Yüzyılda elinde bulunan basit cihazlarla 365 gün 6 saat 9 dakika 10 saniye olan bir yılı 58 saniyelik yanılma ile tespit etmiştir. Yıldızlar kitabının değeri, Hipparkhos’tan onaltı asır sonra ilk defa birçok yıldızın durumunu bizzat gözlemleyerek tekrar kayda geçirmiş olmasındadır. Sonraki yüzyıllarda bütün astronomlar Uluğ Bey dönemindeki gökyüzü resmini kendilerinde bulundurma imkanı yakalamışlardır. Batlamyus’tan sonra bilim tarihinin 2. Büyük Yıldız Katoloğudur bu. Bu eser, o güne kadar yapılmış astronomi çalışmalarının hatalarını düzelten ve 17. Yüzyıla kadar (teleskopun astronomiye uygulanışı) daha iyisi yapılamamış bir çalışmaydı.

52 e1726750843356

Uluğ Bey oğlu Abdüllatif ile giriştiği iktidar mücadelesinden oğlu lehine çekilmiş ve onun hükümdarlığını tanımıştır. Hac için Mekke’ye gitmek üzere yola çıkmış ve yolda Abdüllatifin görevlendirdiği söylenen kişiler tarafından öldürülmüştür. Bunun üzerine Ali Kuşcu Zic Cedit Sultani ile Semerkant’tan ayrılarak İstanbul’a gelmiş ve onu Fatih Sultan Mehmet’e sunmuştur. Uluğ Bey’in ölümüne kadar yaklaşık 30 yıl faaliyetini sürdüren rasathane Ali Kuşçu’nun ayrılması ile  terkedilmiş ve zaman içerisinde Semerkant ahalisi tarafından yağmalanmış, bir virane haline gelmiştir. Çağının Eflatunu olarak tanınan değerlerin yetiştiği (Bursalı Kadızade Rumi ve ondalık kesir sistemini keşfeden, aritmetikte virgülü kullanan, astronomi konusunda tartışılmaz bir otorite olan Gıyasettin Cemşit Kaşi sadece iki örnektir) Uluğ Bey rasathanesi bu virane  haliyle de bırakılmamış, Hoca Ahrar ve gerici şeyhlerinin saldırısı sonucu bir daha toparlanamayacak kadar ağır hasar almış, geri kalan kısmı zaman içinde toprakla kaplanarak ortadan kalkmıştır. Rasathaneyi bulmak için yapılan bir çok çalışma ve kazı bir işe yaramamış ta ki arkeolog V. İ. Viyatkin 17. Yüzyılın ortasında yazılmış bir vakıf belgesini bulana kadar. Belgede geçen bilgiler doğrultusunda Viyatkin Ünlü Şarkiyatçı Barthold’un desteği ile 1908 yılında kazı çalışmalarına başlar ve rasathaneden geriye kalanları ortaya çıkarır. Bina vahşice yıkıldığından, onun planını çıkarmak kolay olmamıştır ve bu gün bile anlaşılamayan çok şey vardır.

  1. Yüzyılın Avrupasında ünlü bilim adamı Laplas, Uluğ Bey için “büyük gözlemci” demiştir. Uluğ Bey’in bütün dünyayı saran şöhretini anlatan eski gravürler günümüze kadar muhafaza edilmiştir. Onlardan birinde Uranya Tanrıçası (Yunan mitolojisindeki astronomi ve astrolojinin ilham perisi, adı ‘cennet’ anlamına geliyor. ) çizilmiştir. Çevresinde ünlü bilim adamları Hipparkhos, Batlamyus, Brage, Kopernik ile birlikte Uluğ Bey de gravürde yer almaktadır. 17. Yüzyıla ait başka bir gravürde ünlü altı astranom masada oturuyorlar. Uranya Tanrıçası’nın sağında (en şerefli yerde) Uluğ Bey bulunmaktadır. Onun kafasının üstünde “Successoribus Rem serio commendo” yani, haleflerime ciddi bir iş bırakıyorum, yazılıdır. (Gleb Golubev – Uluğ Bey / TTK 2011 S.133)53 e1726750971754

Onun bu mücadelesi, eski zamanlardan beri aydınlığın karanlıkla, gerçeğin yalanla, ilmin dinle, ilerlemenin gerilemeyle mücadelesidir. V.V. Barthold, bu mücadelenin özünü şöyle anlatıyor; “15. Yüzyıl Orta Asya’sında iki dünya görüşü çekişme halindeydi. Birinin başında Semerkant’ı kırk yıl yönetmiş Timur’un torunu Uluğ Bey bulunuyordu. Diğerinin başında onun genç çağdaşı Nakşibendi tarikatının şeyhi Hoca Ahrar vardı ki o, Uluğ Bey’in ölümünden iki yıl geçtikten sonra dini otoritesiyle Timur soyundan gelen hükümdarları kullanarak kırk yıl ülkeyi idare etmiştir.”

Timur şunu çok iyi biliyordu. Din onun direğiydi ve ona halkı diz çöktürerek yönetmesine yardım ediyordu.Uluğ Bey ise Yıldızlar Kitabı’nda “Hurafeler duman gibi Yayılmaktadır” deme cesaretini göstermiştir. Bunun için onu affetmediler. Uluğ Bey yıldızları sayarken, Hoca Ahrar para sayıyordu.  (Gleb Golubev – Uluğ Bey / TTK 2011)

Büyük Türk şairi Ali Şir Nevai Uluğ Bey’in ölümünden sonra “Onun bütün akrabaları vefat etti. Şimdi onları hatırlayan var mı? Fakat, Uluğ Bey ilim ile uğraştı ve çok şey kazandı. Onun gözünde gökyüzü yere kadar indi. Dünyanın sonuna kadar her devirde insanlar onun kanun ve kurallarını kullanacaktır.” demiştir!

Rasathane yemyeşil bir parkın ortasındaydı. Hemen karşısında eğitim verdikleri küçük ölçekli bir medrese binası vardı ki bu gün o zamanın kullanılan alet edevatlarının benzerlerinin sergilendiği bir müze olarak kullanılmaktadır.

54 e1726751108519

55 e1726751178453

TAŞKENT;

Taşkent MÖ 2. Yüzyıla kadar uzanan tarihi bir bölgedir. Şehir ilk kez 11. Yüzyıl dolaylarında Biruni ve Kaşgarlı Mahmud’un yazılı metinlerinde Taşkent olarak yer almıştır. Taşkent Araplar, Samaniler, Karahanlılar, Karahitaylar, Timurlular, Buhara Hanlığı, Kazaklar, Kalmıklar, Hokand Hanlığından sonra 1865 tarihinde Rus İmparatorluğu’nun kontroluna geçmiştir. 1917’de Sovyet denetiminde Türkistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin başkenti olmuştur. 1924 yılında kurulan Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti topraklarına dahil olan Taşkent 1930 yılında bu cumhuriyetin başkenti olmuştur. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından 1 Eylül 1991 tarihinden bu yana bağımsız Özbekistan Devleti’nin baş kentidir.

1966 yılında meydana gelen depremde toprak yapılardan oluşan Taşkent çok ağır hasar almış ve sonrasında Sovyetler Birliğinin yoğun katkılarıyla geniş bulvar ve kaldırımlarıyla yeniden modern bir şehir olarak doğmuştur. O zaman yapılan binalar hemen bütün Sovyetler Birliği ülkelerinde görülen tek tip binalardandı. Zamanımızda ise bu yapı stoğu yerini bütün dünyada görülen çok katlı binalara bırakıyor. Bu haliyle Taşkent’i modern, gelişmiş ama ruhunu kaybeden şehirlerden biri olarak gördük.

Taşkent aynı Semerkant gibi deprem bölgesinde yer almaktadır.Her yıl ortalama 10 deprem yaşanmakta olup 3 veya 4 şiddetinde gerçekleşmektedir. Özellikle aşağıdan yukarıya doğru oluştuğu için de çok daha fazla hissedilmektedir. Yeni yapılan binalar  9 büyüklüğünde depreme dayanıklı olacak şekilde inşa edilmekteymiş. Taşkent’te geçmişte iki büyük deprem yaşanmış. Bunlardan biri 1866 senesinde olmuş ve 9 büyüklüğünde imiş, diğeri 1966 yılında ve 9,5 büyüklüğünde. Sovyet dönemi olduğu ve gerçekler saklandığı için sonuçlar hakkında tam bilgi sahibi olamıyoruz.Özbek rehberimiz depremin 5,5 büyüklüğünde olduğunu toplam ölü sayısının da 150 civarı olduğunu anlattı. İşte bu depremden 10 sene sonra Sovyet hükümeti bu konu ile ilgili bir anıt yapmak ister ve aşağıda fotoğrafını paylaştığım eser ortaya çıkar. Alttaki saat depremin olduğu 5.20 de durmuş olarak gösterilmektedir.

56

Saat altıda Semerkant’tan hareket eden Afrosiyob hızlı trenimiz saat sekizde Taşkent’te oldu. Otobüsümüz ile Şehir Merkezindeki Otelimize giderken güneş batıdan kaybolmak üzereydi. Emir Timur Meydanından geçerken Timur’un Taşkent’teki heykelini görmek için Otobüsümüzü durdurup heykelin yanına gittik. Bu gün Özbekistan’da üç tane Timur heykeli varmış. Biri yukarıda fotoğrafını koymuş olduğum Semerkant’taki oturur vaziyetteki heykel, diğeri doğduğu yer olan Şahhisap’taki heykel, sonuncusu ise Taşkent’teki aşağıda resmi olan heykel.

57

Emir Timur Meydanı Çarlık döneminde kentin yeni yapılan bölgesinde yapılmıştır. Parkın içine Sovyet dönemde bazı komutanların heykelleri konulmuştur. Bolşeviklik döneminde bu heykellerin yerine Marx, Engels ve Lenin’in heykelleri konmuş. 1991 yılında bağımsızlık sonrası bu heykellerin yerine heykeltraş İlkhom Jabbaron’un eseri olan bronz Timur heykeli  konulmuştur. Kaidesinde dört dilde Emir Timur’un sloganı olan “Güç Adalettir” yazmaktadır.

58 e1726751424669

Sovyet dönemi bir çok olumsuzluklara karşılık geniş caddeler ve kaldırımlar, tiyatro ve konser binaları vb gibi bir çok olumlu izler de bırakmıştır. Parkın içinde şehrin sembolü olan saat kulesi vardır. 1947 yılında Almanya’da bulunan Özbek asıllı bir asker saat mekanizmasını Almanya’da bulup buraya getiriyor. Burada Özbek sanatçılar kulenin dış kısmını yapıp saati çalıştırıyorlar.

59 e1726751516169

Parkın karşısında 17 katlı Uzbekistan Oteli vardır. Sovyet döneminin ilk yapılan büyük otellerindendir. Binanın yarısı restore edilmiş çalışır durumdadır.60

Meydandaki diğer dikkat çeken yapı Forum Sarayıdır. 2009 yılında yapılan bina sütunlarıyla dikkat çekmekte, kongre ve konferans gibi etkinlikler için kullanılmaktadır.

61

Ali Şir Nevai’nin adını taşıyan Tiyatro binası 1947 yapımıdır. Mimarisi karma yapı arz edip Rus ve Özbek tarzları bir arada kullanılmıştır.(  16. Yy da yaşamış olan Ali Şir Nevai; Kaşgarlı Mahmut ve Ahmet Yesevi gibi Türkçeye önem vermiş ve Farsça yazılmış edebi eserleri Türkçeye çevirmiştir. Türk edebiyatının esasçılarından olan Ali Şir Nevai, Afganistan doğumludur ama Özbekistan’da Buhara ve Semerkant medreselerinde hem eğitim görmüş hem de eğitim vermiştir.)

62

Tuğlalı binaların arasından uzanan geniş Caddeye Sovyetler zamanında, üzerinde pek çok sinema tiyatro ve kafe olduğundan Broadway Caddesi denmiştir. Ancak zamanla burada sarhoşların ve beraberinde olayların çoğalması sonucu Devlet buradaki kafe ve lokantaları yıkıp bahçe şeklinde değiştirmiş sonrasında sanat sokağı haline getirilmiştir.

63

Özbekistan Tarihi Devlet Müzesi zemin ve birinci katlarda sergilerin bulunduğu büyük bir binada yer almaktadır. Taş devrinden günümüze kadar bölgenin tarihini kapsamaktadır.

64

65 e172675192393166

Romanov’ların evinin önünden geçerken onların hüzünlü hikayelerini de rehberimizden dinledik. Çarın oğlu İngiliz dansçı bir kıza aşık olur ve onunla evlenmek istediğini babasına bildirir. Çar, bu evliliğin olmasını istemez ama oğlu ısrarlı davranınca onu Taşkente sürgüne gönderir. Oğlu buraya gelince Harezm Hanlığı ile savaşa da katılır, orayı alıp tekrar Taşkente gelir ve burada o kız ile evlenip yaşamaya başlar, çocukları da olur. Zamanla buradan da bir kızla evlenip ondan da çocukları olur. Öldüğü tarih olan 1917 yılına kadar, babası tarafından buraya bu saray ve kanallar gibi pek çok yatırımlar yapılır.

67

Sovyetler zamanı yapımına başlanan metro hattının ilki 1977 yılında açılmıştır. Daha sonra hatların yapımına devam edilmiştir. Günümüzde toplan 26 istasyon bulunmaktadır ve her biri farklı temalarda olup birer sergi salonu güzelliğindedir68 e1726752120312

697072

Metro ile yine aynı hat üzerinde olan Chorsu İstasynuna kadar gidip orada indik ve yerel Pazar gezimize başladık. Konum olarak Taşkent’in eski bölümünde yer almaktadır. Geçmişi yüz yıldan fazla olan bu pazarda her türlü el işlerini bir arada bulabileceğiniz gibi taze sebze meyve yanında işlenmiş yiyecekleri de bulabilirsiniz. Çapı 350 metre civarında olan yuvarlak kubbe altında kalan çarşıda karnınızı doyurabileceğiniz bölüm de bulunmaktadır.7374

Ancak bizim olduğumuz gün hava çok basıktı ve ızgara etlerin dumanı nefes almamızı engelliyordu. Bu nedenle bir şey yemeden hızlıca oradan uzaklaştık.

75 e172675254596376 e1726752613829

Semerkant sonrası ancak akşam geldiğimiz Taşkent’te tur organizatörlerimizin bizim için hazırladığı akşam yemeğine katılıp hediyelerini aldığız davette günün yorgunluğunu çıkarmıştık. Hediyeler ayollara (bayanlara) otantik giysi ve erkeklere özbek işi bıçaktı.77 e172675271776679

Taşkent gezimiz sadece bir gündü. Bir günde görebileceğimiz kadar çok yer görmek için elimizden gelen tüm çabayı gösterdik. Görebildiğimizden çok daha fazlasını bir başka gelişimize bıraktık. Bize bu keyifli geziyi organıze eden değerli dotumuz Cihan ve değerli eşi Zehra Derinöz’lere tekrar tekrar teşekkür ederiz. Lokal rehberimiz Galip Zaripov’a da verdiği bilgiler için teşekkür ederiz. Tabii ki bizlere bu güzel gezide eşlik eden tüm dostlarımıza ayrı ayrı teşekkürü bir borç biliriz.

Şimdi İstanbul’a dönüş için sabaha karşı 02.30’deki uçağımızı konakladığımız bir restaurant’ın bahçesinde beklememiz gerekiyor.

Yeni Yazılarda Görüşmek Üzere..

Fotoğraflar ve Yazı Faruk Çırpın

Önceki Yazı

 

 

 

 

 

Son Eklenenler
- Reklam -

Yazarlar

Avatar photo
26 HABERLER
Avatar photo
17 HABERLER
Avatar photo
41 HABERLER
Avatar photo
21 HABERLER
Avatar photo
8 HABERLER
Avatar photo
78 HABERLER
Avatar photo
14 HABERLER
Avatar photo
165 HABERLER
Avatar photo
197 HABERLER
Avatar photo
21 HABERLER
Avatar photo
15 HABERLER
Avatar photo
7 HABERLER
Avatar photo
12 HABERLER
Avatar photo
7 HABERLER
Avatar photo
9 HABERLER
Avatar photo
7 HABERLER
Avatar photo
1038 HABERLER
- Reklam -

Çok Okunanlar