Dumanda İguana; Cengiz Arslanoğlu’ndan haber var.
Yaklaşık üç aydır medcezir endeksli “captain cengiz’s Marina”da kaldım yani karada.Hal böyle olunca adalılarla daha yakın oldum, bir nevi kara hayatı.
Dumanda İguana
Corona’nın ‘c’ si dahi ilgilendirmiyor kimseyi, özgür ve hür. İki seneye yakın zamandır bir tane hasta olanı görmedim. Ama Kasım ayı soğuk olduğu için – soğuk derken geceleri 15 dereceye kadar düşüyor- hapşırma ve nezle başlangıcı gibi haller görülüyor. Ben böyle havalarda hep maskeliyim. Artık yaz sezonu başladı yani Aralık’tan taa Haziran sonuna kadar. Sonra malum bol yağışlar, rüzgarlar ve fırtınalar. Hele Ekim ve Kasım ayı. Mübarek bir dur, yağmur da yağmur, sert rüzgarlar…
Geçen dingi ile iskeleye geldim, hava güneşli, bir baktım iri iguana.Yanaşınca rahatsız olacak ki birden suya atladı.İlk defa yakından iguana görüyorum. Hemen ıssız otelin terasına geçtim ve takip etmeye başladım.Hayvan nereye gittiğinden bi haber akıntıya karşı derin yerde yüzüyor. Islık, el – kol işareti balıkçı teknesi çevirdim, gösterdim. İguana’ya yanaştılar, bir tanesi yakalamak için atladı ama ıskaladı. Hayvan daldı bir müddet çıkmadı. Tekrar karaya yakın çıkınca, belli ki yorulmuş, hemen kaptılar.
Bu olayı gördüklerime anlatınca ertesi günü tanıdığım üç delikanlı otele geldi. Benim teknenin hizasında ağaçları izlemeye başladılar. Ben de çalışıyorum, zincirin paslı yerlerine korrosion sürüyorum. Birden hareketlendiler,bir ağacı taşlamaya başladılar.İşi gücü bıraktım onları seyrediyorum. Merakım da acaba tekneye düşer mi?…
Bana tarif ediyorlar iguana’nın yerini ama bir türlü göremiyorum.
Ucu kancalı çok uzun ince bir ağaçla öldürerek avladılar, koyu kahverengi rengi vardı.
Ertesi günü gene geldiler. Bir tane daha görünce atletik yapılı olanı elinde pala ile ağaca tırmandı. Ben gene merak işi gücü bıraktım onları seyrediyorum. Hayvan bir ağaçtan öbür ağaca yaklaşık iki metre kadar sıçrayarak atladı. Atladı ama taş yağıyor kımıldamıyor.Uzun ince ağaçla yere düşürdüler. Düştüğü yer de çok biçimsiz yer. Buna rağmen bir tanesi hemen kovalamaya başladı,tepeye doğru yakalamış. Canlı getirdi, hayvanın ellerini ayaklarını olta misinasıyla Türk işi arkaya doğru bağladı.
Bu iguana muhabbetini daha önce hiç görmemiştim..
Deniz kaplumbağasını da avlayıp yiyorlar, bir de özel avladıkları büyük toprak yengeçleri var yedikleri..
İyiki 100-200 sene önce gelmemişim vallahi bunlar beni de yerlerdi…
Bir de geceleri yarasalar musallat olmaya başladı tekneye. Meğerse asılı olan hevenkteki muzlara geliyorlarmış, bazen kamaraya da dalıyorlardı. Hevenki naylon bir poşetle sarmak gerekiyormuş.Usulü öğreniyoruz, çok şeyi de öğrendim zaten..
Gene bir gün polis karakoluna yakın sırtına maymunu almış köpek gördüm. Yanına yanaştırmıyor, müthiş havlıyor. Maymun da o kadar rahat ki sanki dersin jokey… Uzun takipten sonra ancak resim çekebildim..
Bazen düşünüyorum da hak da veriyorum bunlara… Modern çağdan eser yok,herşey primitif. İnternet yok, araba yok, bisiklet yok, yemek düzeni yok, pilav günlük yemekleri, okuma okul meraklısı değiller. Düğün dernek yok, saz yok caz yok. Karantinanın etkisi büyük tabi… Türk dizileri seyrediyorlar “Fazilet”,”Hercai”…
Bazen radyoda Tarkan’ın “almış ağzına sakızı” da çalmıyor mu, keyif alıyorum…
Fakat güzel insanlar, yardım sever,arkadaş canlılar… Makaraları da bol, gülmeyi seviyorlar.
Samimi dost olduklarım var. Mesela şehirdeki evinde beni misafir eden Maximilian Masito’nun karşıdaki karada 300’e yakın büyükbaş hayvanı var, kendisi ada’nın resmi iaşe işleriyle de meşgul. Arada bir hayvanların yanına gittim onunla. Tabi çizme ve elimde pala… Tamamıyla natür el değmemiş yemyeşil araziler..
Adada ahbabım Patricio’nun arazisi icinde 150 senelik mango ağacı da tarih kokuyor.
Burada güzel izler bıraktığıma inanıyorum, bir Türk gibi..
Evet…
Günler, aylar geçti cezam bitiyor, açık cezaevinden tahliyem yaklaştı.
Herşey inşallah gönlümün arzu ettiği gibi gider.
Pasifik esintileriyle selamlarım olsun sizlere..
Ufkun az ötesinden sevgilerimle..
#Bahiya Honda koyu,#isla Talon